Tasarrufun İptali Davası (Mal Kaçırma) Nedir? Şartları Nelerdir? (İİK 277)

Bir alacağı tahsil etmenin en zorlu yollarından biri, borçlunun borcunu ödememek için malvarlığını başkalarına devretmesi (mal kaçırması) durumudur. Alacaklı, borçlu adına kayıtlı bir mal bulamadığında alacağı tahsil kabiliyetini yitirir. İşte tam bu noktada, İcra ve İflas Kanunu (İİK) alacaklıyı koruyan çok güçlü bir mekanizma sunar: tasarrufun iptali davası. Bu dava, borçlunun sırf alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla yaptığı hileli satış ve devir işlemlerini “yok hükmünde” saydırmayı amaçlar.
Tasarrufun İptali Davası Nedir? (İİK 277)
Tasarrufun iptali davası, İcra ve İflas Kanunu’nun 277. ve devamı maddelerinde düzenlenen, borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı belirli hukuki işlemlerin (satış, bağış, devir vb.) iptal edilmesini sağlayan bir dava türüdür.
Bu davanın amacı, yapılan satışı tamamen geçersiz kılmak değil, o mal sanki hala borçlunun malvarlığındaymış gibi alacaklının o mal üzerinden haciz ve satış yapma hakkını elde etmesidir. Yani, mal kaçırma nedeniyle tasarrufun iptali sağlandığında, alacaklı o malı (örneğin borçlunun eşine devrettiği evi) haczettirip sattırabilir.
Tasarrufun İptali Davasının Şartları Nelerdir?
Bu davanın açılabilmesi için kanunun aradığı bazı temel koşullar vardır. Bu, tasarrufun iptali davası şartları arasında en önemlileridir:
1. Kesinleşmiş Bir Alacak ve Aciz Vesikası Davacının (alacaklının) borçludan gerçek ve hukuken geçerli bir alacağı olmalıdır. Bu alacağı tahsil etmek için icra takibi başlatılmış olmalı, ancak borçlunun malvarlığı borcu ödemeye yetmemelidir. Bu durum “aciz vesikası” (veya aciz vesikası hükmündeki haciz tutanağı) ile ispatlanır. Aciz vesikası nedir sorusunun cevabı, alacaklının borçludan alacağını tahsil edemediğini gösteren resmi belgedir ve bu dava için birincil şarttır.
2. Borçlunun Alacaklıya Zarar Verme Kastı Borçlunun yaptığı devir işleminin (tasarrufun) temel amacı, alacaklıların alacağını tahsil etmesini engellemek, yani onlara zarar vermek olmalıdır.
3. Davaya Konu Tasarrufun Borç Doğduktan Sonra Yapılması Kural olarak, iptali istenen tasarruf, o tasarrufa konu olan borç doğduktan sonra yapılmış olmalıdır.
Hangi Tasarruflar İptal Edilebilir? (İİK 278-280)
İcra ve İflas Kanunu, hangi devirlerin hileli sayılacağını üç ana başlıkta toplamıştır:
1. İvazsız (Karşılıksız) Tasarruflar (İİK 278)
Bu, ispatı en kolay olan ve kanunun en sert korumayı sağladığı durumdur. İİK 278, borçlunun hacizden veya iflastan önceki son iki yıl içinde yaptığı bazı işlemleri, alacaklıya karşı “bağışlama hükmünde” yani geçersiz sayar.
Buradaki en kritik nokta, bu işlemlerin kağıt üzerinde “satış” gibi (ivazlı) görünse bile, kanunun bunları “ivazsız” (bağış) olarak kabul etmesidir.
Kanunun bağışlama saydığı bu tasarruflar şunlardır:
- Doğrudan Bağışlamalar: Borçlunun hiçbir karşılık (bedel) almadan yaptığı tüm devirler ve hibeler.
- Çok Düşük Bedelle Yapılan Satışlar: Bir malın gerçek değerinden “pek aşağı” bir bedelle satılması (Örn: Gerçek değeri 5 Milyon TL olan evi 500.000 TL’ye satmak).
- Akrabalar Arasındaki “Satış” Gibi Görünen Devirler: Kanun, borçlunun aşağıda listelenen kişilerle yaptığı tüm ivazlı (satış gibi) işlemleri, aksi ispatlanmadıkça bağışlama kabul eder. Bu durumda, malı devralan akrabanın “ben bunu gerçekten satın aldım” diyerek bedelini ödediğini ispatlaması gerekir:
- Eş
- Üstsoy ve Altsoy (Usul ve Füru): Borçlunun annesi, babası, dedesi, ninesi ile çocukları ve torunları.
- Üçüncü Dereceye Kadar (dahil) Kan Hısımları: Kardeşler (2. derece), yeğenler (3. derece), amca, dayı, hala ve teyzeler (3. derece).
- Üçüncü Dereceye Kadar (dahil) Sıhri (Kayın) Hısımlar: Eşin annesi, babası, kardeşleri (kayınbirader, baldız), eşin dedesi, ninesi, amcası, dayısı vb.
Bu kişilere son iki yıl içinde yapılan devirlerde, alacaklının bir şey ispatlamasına gerek yoktur; borçlunun akrabası olan davalı, bu devrin bir mal kaçırma olmadığını ve gerçek bir satış olduğunu (parayı ödediğini) kendisi ispatlamak zorundadır.
2. Aciz Halindeyken Yapılan Tasarruflar (İİK 279):
Borçlunun borca batık olduğu, malvarlığının borçlarını karşılamadığı bir dönemde yaptığı “şüpheli” işlemlerdir. Örneğin, normalde banka havalesi ile yapması gereken bir ödemeyi elden yapması veya borcu için rehin vermesi gibi. Bu işlemlerin hacizden önceki son bir yıl içinde yapılması gerekir.
3. Alacaklıya Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarruflar (İİK 280)
Bu madde, İcra ve İflas Kanunu’nun “kötü niyetli” devirler için öngördüğü en geniş kapsamlı korumadır. İİK 278 (son 2 yıl, akraba/bağış) veya İİK 279 (son 1 yıl, aciz hali) kapsamına girmeyen, ancak borçlunun açıkça alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla yaptığı tüm işlemleri kapsar.
Bu maddenin uygulanabilmesi için iki unsurun bir arada bulunması şarttır:
- Borçlunun Kastı: Borçlunun, malvarlığını azaltarak alacaklılarına zarar vermeyi amaçlaması.
- Üçüncü Kişinin Kötü Niyeti: Malı devralan üçüncü kişinin, borçlunun bu zarar verme kastını bilmesi veya bilmesi gerekmesi.
“Borçlunun Durumunu Bilen” veya “Bilmesi Gereken” Kişiler Kimlerdir?
Kanun burada “akraba” gibi net bir liste vermez; Yargıtay içtihatları ve “hayatın olağan akışı” ilkesi devreye girer. Alacaklının zarar verme kastını “bildiği” veya “bilmesi gerektiği” kabul edilen kişiler şunlardır:
- Yakın Çevre (Arkadaş, Komşu, Köylü): Borçlunun çok yakın arkadaşı, uzun süreli komşusu, iş ortağı veya hemşerisi/köylüsü. Yargıtay, bu kişilerin borçlunun mali durumunu, hakkında icra takipleri olduğunu bilebilecek konumda olduklarını varsayar. Bir yabancının aksine, bu kişilerin “ben bilmiyordum” savunması zayıf kalır.
- Ticari İlişki İçinde Olanlar: Borçlunun muhasebecisi, avukatı, ticari ortağı veya sürekli iş yaptığı (borçlunun mali durumunu bilebilecek) tedarikçisi.
- İİK 278 Dışında Kalan Akrabalar: İİK 278’de sayılan (anne, baba, eş, çocuk, kardeş vb.) çekirdek ailenin dışındaki akrabalar (örn. kuzen, uzak akraba, nişanlı) ile yapılan işlemlerde de bu kişilerin, borçlunun durumunu bildiği kabul edilebilir.
- Gerçek Değerin Çok Altında Alım Yapan Herkes: Malı devralan kişi borçluyu hiç tanımasa bile, bir malı gerçek değerinin (piyasa değerinin) çok altında bir fiyata satın alıyorsa, bu durum “şüpheli” bir işlem olduğunu gösterir. Bu durumda kişinin “durumu bilmesi gerektiği” kabul edilir.
Kötü Niyet Nasıl İspatlanır?
Bu davalarda ispat yükü, alacaklı (davacı) üzerindedir. Kötü niyeti ispatlamak için kullanılabilecek deliller şunlardır:
- Satış Bedeli: En güçlü delildir. Tapuda veya sözleşmede gösterilen bedel ile malın gerçek (bilirkişi tarafından belirlenecek) değeri arasında fahiş bir fark varsa, bu durum tek başına kötü niyetin en büyük kanıtıdır.
- Ödeme Kayıtları: Yüksek meblağlı bir satışın (örn. ev, araba) bedelinin banka kanalıyla (Havale/EFT) ödenmemiş olması, elden “elden ödendi” denmesi hayatın olağan akışına aykırıdır ve işlemin muvazaalı (hileli) olduğuna dair güçlü bir karinedir.
- Tanık Beyanları: Borçlu ile malı devralan üçüncü kişinin arasındaki yakın ilişkiyi (arkadaşlık, komşuluk, iş ortaklığı) ispatlamak için tanık beyanlarına başvurulabilir.
- İşlemin Zamanlaması: Devir işleminin, borçluya karşı icra takibinin başladığı, ödeme emrinin tebliğ edildiği veya hacizlerin uygulandığı tarihlere çok yakın bir zamanda yapılması, “tesadüf” olarak açıklanamaz ve borçlunun kastını açıkça ortaya koyar.
Bu tür davalarda (İİK 280), İİK 278 ve 279’daki 1 ve 2 yıllık süre sınırlamaları uygulanmaz. Borçlunun kastı ve üçüncü kişinin kötü niyeti ispatlandığı sürece, işlemin yapıldığı tarihten itibaren 5 yıllık (İİK 284) hak düşürücü süre içinde bu dava açılabilir.
Tasarrufun İptali Davası Kime Karşı Açılır?
Bu davanın en teknik yönlerinden biri de budur. Tasarrufun iptali davası kime karşı açılır sorusunun cevabı nettir: Dava, sadece borçluya karşı değil, borçlu ile birlikte malı devralan üçüncü kişiye (veya bu kişi de başkasına devrettiyse dördüncü kişiye) karşı birlikte açılmalıdır. Eğer malı devralan üçüncü kişi “iyi niyetli” ise (yani borçlunun mal kaçırdığını bilmiyor ve bilebilecek durumda değilse ve malın bedelini tam ödemişse) dava reddedilebilir.
Emsal Yargıtay Kararı: Malın Üçüncü Kişi Tarafından Satılması (İİK 283/2)
Peki, alacaklıdan mal kaçırmak için malı devralan üçüncü kişi, bu malı bir başkasına (dördüncü kişiye) satarsa ne olur? Alacaklının hakkı kaybolur mu?
Bu kritik soruyu Yargıtay 17. Hukuk Dairesi (E. 2015/1068 K. 2015/3836 T. 05.03.2015) kararı net bir şekilde yanıtlamaktadır.
Somut olayda, borçlu davalı, taşınmazını bir diğer davalıya satmış, o davalı da davadan önce taşınmazı dava dışı dördüncü bir kişiye satarak devretmiştir. Yerel mahkeme, dördüncü kişi davada taraf olmamasına rağmen malın devir işlemini iptal etmiştir.
Yargıtay, bu kararı bozarken alacaklının önündeki iki seçeneği İİK 283/2 maddesine göre şöyle açıklamıştır:
- Davanın Yeni Malike Yöneltilmesi: Alacaklının, malı en son devralan kişiyi (dördüncü kişiyi) davaya dahil etme hakkı vardır. Yargıtay bu durumu şöyle ifade etmiştir:
“Bu durumda mahkemece davacı tarafa davasını dava dışı …’e yöneltip yöneltmeyeceğinin sorularak …’in davalı olarak gösterilmesi halinde kendisine usulüne uygun biçimde tebligat yapılarak taraf teşkilinin sağlanması…”
- Davanın Tazminata Dönüşmesi: Eğer alacaklı yeni maliki davaya dahil etmek istemezse (veya yeni malik iyi niyetli ise), dava otomatik olarak “tazminat davasına” dönüşür. Malı borçludan devralıp başkasına satan (kötü niyetli) üçüncü kişi, malın elden çıkardığı tarihteki gerçek değeri üzerinden alacaklıya tazminat ödemeye mahkum edilir.
“…’in davaya dahil edilmemesi halinde İİK.nın 283/2 maddesi uyarınca davanın tazminat istemine dönüşeceğinin düşünülerek davalı …’nın taşınmazı elden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında ve davacının asıl alacak ve ferileri ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmesi…”
Bu karar, mal el değiştirse bile alacaklının hakkının kaybolmadığını, davanın ya yeni malike yöneleceğini ya da aradaki kötü niyetli kişinin tazminat sorumluluğuna dönüşeceğini netleştirmiştir.
Zamanaşımı ve Yetkili Mahkeme
Tasarrufun iptali davası zamanaşımı süresi, işlemin (tasarrufun) yapıldığı tarihten itibaren beş yıldır. Bu süre hak düşürücü süredir, yani mahkeme bu sürenin geçip geçmediğini kendiliğinden (re’sen) dikkate alır.
Davada görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi‘dir. Tasarrufun iptali davası yetkili mahkeme ise, genel kural olarak davalının (borçlu veya üçüncü kişinin) yerleşim yeri mahkemesidir.
Bu Süreçlerde Avukat Desteğinin Önemi
Tasarrufun iptali davası, İcra ve İflas Hukukunun en karmaşık ve teknik davalarından biridir. Davanın açılabilmesi için gereken aciz vesikası şartının sağlanması, devir işlemlerinin İİK 278, 279 veya 280. maddelerden hangisine girdiğinin doğru tespiti, üçüncü kişinin kötü niyetinin ispatlanması ve hak düşürücü zamanaşımı sürelerinin takibi, uzmanlık gerektiren kritik adımlardır.
Bu süreçte yapılacak küçük bir usul hatası, alacağın sonsuza kadar kaybedilmesine neden olabilir. Öden Hukuk, alacaklıların, borçluların kötü niyetli mal kaçırma girişimlerine karşı haklarını korumak ve alacaklarını en etkin şekilde tahsil etmek için tasarrufun iptali davalarında müvekkillerine hukuki destek sağlamaktadır.

